13 Şubat 2012 Pazartesi

Sevgili ile Kardelen'ler Eşliğinde Erken Kutlama

        
         Doğada geçirilen zamanlardan sonra bedeninizde bir sersemlik hissetseniz de geriye kalan haz paha biçilmez oluyor hep...Bilmiyorum ,doğayı sevmeyip de ısrarla yürüyüşlere katılanlar var mıdır ama bizler her buluşmamızda aşkların en güzellerinden birini yaşıyoruz ...14 Şubat öncesinde göze batan eğlence,hediye ve tüketim çılgınlığına karşı,bu pazar yapmış olduğumuz yürüyüş erken bir kutlama gibiydi aslında..Dile getirmeye fırsat bulamasam da hissettiğim,doğa ile birlikteliği gönlüne sığdırmış insanların "sevgililer günü" kutlamasıydı sanki...Her fırsatta kucaklaştığımız doğa ile sevdamızı yaşadık bir kez daha...Sert esintileri ile ürpertip,güneşi ile ısıtıp,bulutu ile gölge edip beş duyuyu da harekete geçiren doğa ile bir arada olmak hep güzel,yine güzeldi...Bitmez hiç onunla yaşadığımız aşk...
Bu hafta sonu ekibimizle Keltepe'ye yürüdük.Armutlu'dan başlayan yürüyüşümüzde güneş bizimleydi çokça.Bir ara yüzünü asar gibi oldu.O ara bulutlar bir kaç yağmur damlasını bizden esirgemedi.Sonra yine güldü yüzü.Esti rüzgar ara ara..Ama güneş hep içimiz ısıttı.Kar da vardı yer yer...Yeşil-beyaz cümbüşünü siz hayal edin artık...Hele hele öyle bir yerde soluklandık ki görülmeye değerdi...Manzarada Çıplakdağ,Mahmut Dağı,Gelindağ,Nif Dağı,biraz ileri de Spil ve en gerilerden bile kendini gösteren Dumanlıdağ....Karlı zirveleri ile ışıl ışıl ve görkemli...
Artık güneşli günleri bekliyoruz biz buralarda...Hepsi bu kadar işte;İzmir'de kış kıyamet denilen...Hani bir kaç soğuk gün daha, belki bir iki gün sulu kar ..Uzun uzun yağmurlar da olur belki...Ama bademler çiçeklendiler.. Aldanmışlar mıdır ki?Bizim bahçedeki badem için annem şöyle diyor..."Güneşi görünce aldandı!"...Nasıl güzel bir aldanıştır bu?Pespembe bir duruş,kışa rağmen...
Badem ağaçlarının bu tatlı şımarıklığına karşılık ,Kardelen'ler buğulu ve mağrur güzelliklerini narince göstermeye başlamışlar...Korkak ve utangaç....Biz de onları görmek istedik..Güzelliklerinden nasiplenmek belki de....Onlar da bizi üzmediler....Uzatmışlar artık narin boylarını...
Aslında hepimiz az çok biliyoruz Kardelen'leri...Ama yine de onlar hakkında bir kaç bilgiyi paylaşmak isterim.Bir çenekli ,çiçekli bitkiler familyalarından biri olan Nergisgiller(Amaryllidaceae) içinde sınıflandırılan Galanthus cinsi bitki türlerinin ortak adıdır Kardelen...Çok yıllık,soğanlı ve otsu bir bitkidir.Kar Çiçeği,Kış Çanı gibi isimleri olsa da halk arasında Garipçe,Öksüz Ahmet,Aktaş,Boynu Bükük,Karga Soğanı,Akça Bardak olarak bilinir...Aslında şu Öksüz Ahmet ve Karga Soğanı denmesinin de mutlaka bir hikayesi olmalı..Keşke bu yazıyı okuyan biri bilse de bizimle paylaşsa...
Mesleğim açısından bakınca da Kardelen çok değerli bir bitki aslında...İçerdikleri alkaloidler ve lektinler nedeniyle ilaç olabilme özelliği taşıdıkları için pek çok araştırmaya konu oluyorlar.Halk arasında toprak üstü kısımları kalbi kuvvetlendirici,mideye iyi gelen ve adet söktürücü etkileri nedeniyle ilaç olarak kullanılıyor.Toprak altı kısımları ise taze halde iken ezilerek çıbanları olgunlaştırmak için lapa olarak kullanılıyor.
Türkiye'de 14 türü doğada kendiliğinden yetişen bu güzel bitkinin bazı türleri ihraç edilmekle birlikte ,bazı türlerinin de soğanlarının toplanarak ihraç edilmesine yasak getirilmiş.Tabi pratikte ne kadar uygulanıyordur araştırmak gerekir!
Şimdi gelelim bizi en çok ilgilendiren bölüme...Kardan sonra,buzlu havalarda narin gövdesini uzatıp ters çiçeklerini açmaya başlar Kardelen...Bu mevsimlerde rüzgar ve yağış fazlalığı nedeniyle koca koca ağaçlar devrilirken ona bir şey olmaz.Işığı sever,ıslak ve nemli toprak ister .Ama en çok da rahatsız edilmek istemez.Çünkü çiçekler biterken tohumlar oluşuyor...O tohumlar havada uçuşup yeni bir yerlerde yeni kardelenlere öncülük ediyor.İşte bizim için en değerli bilgi bu olsa gerek....Mis gibi toprak kokusu eşliğinde ormanlar içinde yürürken ya da fotoğraf çekerken ,onun bu narin haline saygı duymamız gerekiyor...

Bir hafta sonunda daha yamaçlarda kardelenleri gözetleye gözetleye, patikalardan yuvarlana yuvarlana akşamı ettik ve Ören'de bitirdik yürüyüşümüzü...İki dev çınar ağacının arasındaki bir kahvede yorgunluk çayları içildi.Gözüm bir ara fırının camındaki "Ekşili Ev Ekmeği" yazısına takıldı..Sonrası malum...Akşam saati tükenen ekşi maya ekmek peşinde koşuldu pek tabi ki....Biraz daha erken bir saat olsa ,yöreye ait başka bir yiyeceği de tatma imkanımız olurdu belki...Nasıl sürdürebiliriz ki başka türlü geleneksel beslenme şeklimizi?Destek olmak için ,her gittiğimizde bulabilmek için "iyi ve güvenilir gıda"nın bu küçük yerlerden satın alınması taraftarıyım...Köylerin ,kasabaların bu anlamda ayakta tutulmasına katkımız olmalı...
Evet ,işte yine geçti gitti bir pazar daha..Seviyorum hissettiğim bu yorgunluğu..Memleketimin tepelerini dolaşıp,sırtlarını arşınlayıp yine eve döndüm.Bu sefer Kardelen çiçekleri eşlik etti güne..Hem dupduru bir tazelik, hem de bir o kadar buğulu ..Bembeyazdılar üstlerindeki su damlaları ile ama gönlüme renk kattılar...Mutluyum.

Hülya ŞENOĞLU
PATİKATREK ile Armutlu-Keltepe-Ören Rotası

7 Şubat 2012 Salı

Küçük ,Zayıf ve Acizim senin yanında Doğa...

Her hafta olduğu gibi içimdeki "ben"i doğa ile buluşturmaya devam ediyorum..
İzmir'im kışı bu kadar işte...Kim inanır ki üç gün önce kar yağdığına bu diyarlara...Nasıl ışıl ışıl bir güneş...Öyle bir toprak kokusu ki gökten yağan herşeyin güneş ile yoğurulmasi sonucu buram buram...Dereler gürül gürül ,eriyen kar suları ile daha çoşkulu...Bademler çiçeğe durmuş bile...
Hem içimde yine karlarda yürümek arzusu hem de artık daha hafif giysiler ile günü geçirme isteği ile düştüm yollara...İzmir'in neredeyse içinde,verimli zeytinlik alanları ile Kırıklar'dan başlayacaktık yürüyüşe...O kadar belli ki şehre yakınlığı..Yavaş yavaş köylere ait gelenekselliği bir kenara bırakmaya başlamış Kırıklar...Köy evlerinin yerini betonarme ve sevimsiz bir kaç katlı binalar almaya başlamış..Plastik doğramalar,klimalar ve yer karoları konforu sergilerken,geleneksel yaşamın zorluklarını bir kenara itmiş olmanın görüntüsü sokaklara taşmış...Köy kahvelerindeki o samimiyet bile yoktu işte...Bu şehirleşmeye dönük hali,Kırıklar hakkında bir kaç bilgi edinme isteği yarattı bende..
1600 yıllarda Mahmutlar köyü olarak var olan yerler veba salgınına uğrar ve tüm köy halkı ölür.Bir tek kadın kurtulur ve şu andaki yerleşim yerine gelir.Burada bir çobanla karşılaşır ve onun yanında kalır.Bu,köyün efsanesi...Köyün esas ismi ise Kırklar...Bu ismin de bölgede bulunan kırk evliya mezarından geldiği söyleniyor..300 haneye yaklaşan nüfusu ile Buca'nın dört köyünden biri ve 18 km uzaklıkta...İşte bu yakınlık belki de köyü geleneksel halinden uzaklaştımış.Eskiden tütün yapan bir bölge iken zamanla kiraz yetiştiriciliğine ve zeytine dönüş olmuş..2004 yılından bu yana da organik tarım yönünde bir çok çalışma yapılmış.2007 yılından beri de sertifikalı organik tarım yapılmakta.Başta zeytin olmak üzere kiraz,incir,üzüm ve çeşitli sebzeler organik tarım kapsamında üretilmekte...Yakın bir zamanda da zeytinyağı fabrikası,zeytin paketleme tesisi ve organik sabun üretim tesisi açılacak ki bunlar da köy kalkınma kooperatifi adı altında hizmet verecek.
Köyün içinden Nif dağı eteklerine doğru başladık yürümeye...Ara ara sert esintilere denk geliyor olmak, güneşin sıcaklığını kesmiyordu sabahın o saatlerinde bile..Yükseldikçe,patikalara daldıkça seslerin bitmesini istiyordum...Ama bir türlü o mekanik uğultu kesilmemişti...Çünkü şehre çok yakındık:((...Yükseliyor olmamıza rağmen gürültü kirliliğini hissediyor olmak!!...Uzunca bir süre yürüdükten sonra yüksek ağaçların tepelerinden gelen rüzgar uğultusu beni mutlu etmişti ..Doğanın engin hali beni çok etkilemiştir hep....Ne kadar küçüğüm ağacın yanında...Ne kadar zayıfım kayanın dibinde...Ve ne kadar acizim toprağın üstünde...


Orman yolunda ilerlerken bizi gözleyen bir çift göz farkettik..Yukarılardan,çam ağaçlarını kendine siper etmiş bize bakıyordu...Bir yılkı atıydı o...Bu vadiden yön değiştirip,mola vereceğimiz yere geldik.Şimdi daha iyi hissediyordum sessizliği,yalnızlığı....Güneşin sıcaklığı,su ve manzara,çoban barınakları aklımda kalanlar...Ateş yakıp,bir süre dinlendik...Bizim vadiye getirdiğimiz hareket ilgisini çekmiş olmalı ki peşimizden gelmişti yılkı atı...Uzaktan ama merakla bakıyordu...Tabi fotoğraf makinaları harekete geçti...Ama onun pek umrunda değildi..Güneşe çıkmadı bir türlü.Bizim neşemizi sevmiş olmalıydı..Ayrılmadı yanımızdan ,uzaktan uzaktan izlemeye devam etti...