7 Şubat 2012 Salı

Küçük ,Zayıf ve Acizim senin yanında Doğa...

Her hafta olduğu gibi içimdeki "ben"i doğa ile buluşturmaya devam ediyorum..
İzmir'im kışı bu kadar işte...Kim inanır ki üç gün önce kar yağdığına bu diyarlara...Nasıl ışıl ışıl bir güneş...Öyle bir toprak kokusu ki gökten yağan herşeyin güneş ile yoğurulmasi sonucu buram buram...Dereler gürül gürül ,eriyen kar suları ile daha çoşkulu...Bademler çiçeğe durmuş bile...
Hem içimde yine karlarda yürümek arzusu hem de artık daha hafif giysiler ile günü geçirme isteği ile düştüm yollara...İzmir'in neredeyse içinde,verimli zeytinlik alanları ile Kırıklar'dan başlayacaktık yürüyüşe...O kadar belli ki şehre yakınlığı..Yavaş yavaş köylere ait gelenekselliği bir kenara bırakmaya başlamış Kırıklar...Köy evlerinin yerini betonarme ve sevimsiz bir kaç katlı binalar almaya başlamış..Plastik doğramalar,klimalar ve yer karoları konforu sergilerken,geleneksel yaşamın zorluklarını bir kenara itmiş olmanın görüntüsü sokaklara taşmış...Köy kahvelerindeki o samimiyet bile yoktu işte...Bu şehirleşmeye dönük hali,Kırıklar hakkında bir kaç bilgi edinme isteği yarattı bende..
1600 yıllarda Mahmutlar köyü olarak var olan yerler veba salgınına uğrar ve tüm köy halkı ölür.Bir tek kadın kurtulur ve şu andaki yerleşim yerine gelir.Burada bir çobanla karşılaşır ve onun yanında kalır.Bu,köyün efsanesi...Köyün esas ismi ise Kırklar...Bu ismin de bölgede bulunan kırk evliya mezarından geldiği söyleniyor..300 haneye yaklaşan nüfusu ile Buca'nın dört köyünden biri ve 18 km uzaklıkta...İşte bu yakınlık belki de köyü geleneksel halinden uzaklaştımış.Eskiden tütün yapan bir bölge iken zamanla kiraz yetiştiriciliğine ve zeytine dönüş olmuş..2004 yılından bu yana da organik tarım yönünde bir çok çalışma yapılmış.2007 yılından beri de sertifikalı organik tarım yapılmakta.Başta zeytin olmak üzere kiraz,incir,üzüm ve çeşitli sebzeler organik tarım kapsamında üretilmekte...Yakın bir zamanda da zeytinyağı fabrikası,zeytin paketleme tesisi ve organik sabun üretim tesisi açılacak ki bunlar da köy kalkınma kooperatifi adı altında hizmet verecek.
Köyün içinden Nif dağı eteklerine doğru başladık yürümeye...Ara ara sert esintilere denk geliyor olmak, güneşin sıcaklığını kesmiyordu sabahın o saatlerinde bile..Yükseldikçe,patikalara daldıkça seslerin bitmesini istiyordum...Ama bir türlü o mekanik uğultu kesilmemişti...Çünkü şehre çok yakındık:((...Yükseliyor olmamıza rağmen gürültü kirliliğini hissediyor olmak!!...Uzunca bir süre yürüdükten sonra yüksek ağaçların tepelerinden gelen rüzgar uğultusu beni mutlu etmişti ..Doğanın engin hali beni çok etkilemiştir hep....Ne kadar küçüğüm ağacın yanında...Ne kadar zayıfım kayanın dibinde...Ve ne kadar acizim toprağın üstünde...


Orman yolunda ilerlerken bizi gözleyen bir çift göz farkettik..Yukarılardan,çam ağaçlarını kendine siper etmiş bize bakıyordu...Bir yılkı atıydı o...Bu vadiden yön değiştirip,mola vereceğimiz yere geldik.Şimdi daha iyi hissediyordum sessizliği,yalnızlığı....Güneşin sıcaklığı,su ve manzara,çoban barınakları aklımda kalanlar...Ateş yakıp,bir süre dinlendik...Bizim vadiye getirdiğimiz hareket ilgisini çekmiş olmalı ki peşimizden gelmişti yılkı atı...Uzaktan ama merakla bakıyordu...Tabi fotoğraf makinaları harekete geçti...Ama onun pek umrunda değildi..Güneşe çıkmadı bir türlü.Bizim neşemizi sevmiş olmalıydı..Ayrılmadı yanımızdan ,uzaktan uzaktan izlemeye devam etti...


 Hem bedenimizi,hem ruhumuzu dinlendirip karnımızı da doyurup yine yola koyulduk.Ayrıca Tepesi,sivri kayalıklardan oluşan yer yer kocaman bodur ağaç ve makilerin olduğu bir yükseklikti...Manzara muhteşemdi...Üç bir yanı ayrı bir coşkuya neden oldu bende...Nif'in artık gözden kaybolduğu ama sıra sıra tepelerin eteklerini birleştirdiği vadinin görünüşü tazelik hissi vermişti ...Yemyeşil ve pırıl pırıl...Diğer bir yanda Mahmut Dağı yükseliyordu uzaklarda...Heybetli ,dimdik....Ve diğer bir yanda Tahtalı Baraji'na yansıyan güneş ışınlarını görüyordum ki...Bereket ve bolluk hissiyle...

 Artık dönüş vaktiydi...Yüksek çam ağaçlarının uğultusu kulaklarımıza fısıldanırken,dökülen yaprakların ve nemin oluşturduğu yumuşacık toprak örtüsü üstünde yaylanarak inmek,küçük molalar,soluklanmalar,doğayı dinlemek,güzel bir şiiri paylaşabilmek bu defa daha bir dinlendirici yapmıştı yürüyüşü....



Bir ara Cemal Süreya'nın dizeleri ile doldu kulaklarımız,ormanın sessizliğinde..

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar.Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüş
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
...

         Doğa o kadar davetkar ki;hiç geri çeviremiyorum...Her defasında yıkayıp paklayıp geri gönderiyor beni...Işıl ışıl döndüm o akşam evime..Yüzümde güneşin bıraktığı pembe izleri getirmiş olsam da haftanın yorgunluğunu yine dağlarda bırakmıştım...

Hülya Şenoğlu
PATİKATREK ile Buca Kırıklar-Gelindüzü-Ayrıca Tepesi Rotası


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder